Doğu’nun ruhunu ve Batı’nın dinamizmini resimlerine taşıyan prenses ressam: Fahrünnisa Zeid
Dünyaca ünlü ressam Fahrünnisa Zeid, ölümünün 32. yılında anılıyor.
Uluslararası sanat camiasında Fahrünnissa Zeid, Fahr El Nisa Zeid, Fahrunnisa Zeid, Fahrelnissa Zeid ve Fahrelnisa Zeid isimleriyle tanınan sanatçı, 1901 yılında İstanbul Büyükada’da Giritli İsmet Sare Hanım ve Şakir Paşa’nın kızı olarak dünyaya geldi.
Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen sanatçı, yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı ve ressam Aliye Berger’in kardeşi, ressam Nejad Melih İhtilal ile tiyatro sanatçısı ve yazar Sevimli Devrim’in annesi, seramik sanatçısı Füreya Koral’ın halasıdır.
Arkeoloji Müzesi’nin kütüphanesine bağışlanan 5 bin kitaplık bir kütüphanesi bulunan Şakir Paşa, resim sanatına da oldukça meraklıydı ve Paris’te katıldığı bir resim yarışmasında ikinci oldu. Zeid, babasının sanata olan düşkünlüğü nedeniyle konağa gelen keman, piyano, resim ve dil öğretmenleri sayesinde küçük yaşlardan itibaren sanatla tanıştı.
Rufai derviş ailesi büyükleriyle birlikte Fatih’teki tekkeye gittiğini belirten İsmet, çocuklarının İngilizce, Fransızca, piyano ve fotoğraf derslerinin yanı sıra doğu kültürü ve dillerini öğrenmelerine önem vererek, Farsça almalarını sağladı. Arapça ve Kuran dersleri.
İlk resimlerini 8 yaşındayken yaptı.
Henüz 8 yaşındayken yaptığı resimle ağabeyi Cevat Şakir’i etkileyen sanatçı, 14 yaşında büyükannesinin sulu boya portresini yaparak resme yöneldi.
Usta sanatçı eğitim hayatına Şakir Paşa’nın açtığı ilkokulda başlamış, orta öğrenimini Notre Dame de Sion ve Pansion Binagiotti’de tamamlamıştır.
1919 yılında İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) gitmeye başlayınca Servet-i Fünun yazarlarından İzzet Melih İhtilal ile evlenen sanatçı, müzeler, galeriler ve Batı sanatıyla tanıştı. Balayına gittiği Paris’te. Zeid okulda çizim ve perspektifi çok iyi öğrendi ama herkesin sevdiği akademik tarzı beğenmediği için okulu bıraktı.
Fahrünnisa Zeid, 1927 yılında her yıl gittiği Paris’te Academie Ranson’a kaydoldu. Akademideki hocalarından ve soyut sanatın ustalarından Bissiere’den etkilenen Zeid, hocasının bir anısını şu sözlerle aktardı:
“Modelden yaptığım çalışmayı çok beğendim. Atölyede benimle birlikte iki Japon öğrencinin üzerinde çalıştığı mavimsi modelin ne formu, rengi, ifadesi, ne de ışık gölgesi vardı. ‘Sen bir değilsin’ diyerek onu yere fırlattım. fotoğrafçı. Asla doğayı taklit etmemelisiniz.’ ‘O halde model neden hareketsiz duruyor?’ Sorum şu: ‘Model bir araçtır. Söyleyeceğiniz farklı bir şey varsa söyleyin. Fotoğraf ve sanatın bununla hiçbir ilgisi yoktur.’ Müdireye, isteğim üzerine neden Japonların fotoğraflarını beğendiğini ve bana böyle davrandığını sorduğumda Bissiere, “Bu hanımefendi çok yetenekli. Ama o bir sosyetik. Fotoğrafla oynuyor. Fakir bir sanatçı olsaydı geçimini sanatıyla sağlamak zorunda kalırdı, dolayısıyla sanatıyla geçimini sağlama şansı olmadı.” Çok önceden ünlü olurdu. onun yetkinliği.”
İlk standını rezidansta açtı
İlk evliliğinden 2,5 yaşında olan oğulları Faruk’u kaybeden çiftin, 1923’te Nejad Melih ve 1926’da Şirin adında iki çocukları oldu.
Atatürk’le Devrim’le evliliği sırasında tanışan sanatçı, yeni Türk alfabesi konferansında Atatürk’ün yanındaydı.
İkinci evliliğini 1934 yılında Irak’ın Ankara temsilcisi ve Irak Hükümdarı I. Faysal’ın kardeşi Emir Zeid ile yapan sanatçı, prenses unvanını aldı. Zeid çiftinin oğlu Raad, 1936 yılında doğdu. Diplomat eşinin görevi nedeniyle Türkiye’den ayrılan sanatçı, resim kariyerine Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde devam etti.
Hayatının çoğunu Londra ve Paris’te geçiren sanatçı, 1941 yılında İstanbul’a döndü.
Sanatçı ilk kişisel sergisini 1945 yılında İstanbul Maçka’da kendi evinde açtı. Tüm eşyalarını bir depoya gönderen sanatçı, evinde 180 eserini sergiledi.
Sergi Kraliçe tarafından açıldı
Londra’daki ilk standını 1947 yılında St. Zeid’de açtı. Açılışta İngiltere Kraliçesi Elizabeth’i ağırladı.
1949 yılında Paris’teki ilk sergisini Colette Allendy Galerisi’nde açan Zeid, Paris’teki atölyesinde mesleğinin en değerli eserlerini yarattı.
Yurt dışında prestijli başkentlerde ve galerilerde birçok bireysel stant açan sanatçı, yaptığı açıklamada soyut resme yönelmesinin nedenini şöyle açıkladı: “Soyut resmimin çeşitli nedenleri vardı. 1938 yılında Bağdat’a ilk gittiğimde, Kaldığım saray benzeri evin penceresinden, sabahın erken saatlerinde başlarında yoğurt taslarıyla markete giderken, “Kadınların çok hızlı geçtiğini gördüm. Çocukluğumda pencereden dışarı baktığımda kafesin arkasından insanları görürdüm. Daha doğrusu gördüklerim insanlar değil renkleriydi. Bu yüzden resimlerimde renkleri siyah çizgilerle böldüm.” sözleriyle aktardı.
Eserlerinde büyük ölçekli eserleri ve göz alıcı renkleriyle dikkat çeken Zeid’in üslubuna dikkat çeken sanat eleştirmeni Andre Parinaud, “O aynı zamanda Doğu’nun ruhu ile ülkemizin dinamizmini de harmanlıyor” diyor. Tam bir alaşımla Batı.” sözleriyle ifade etti.
Unutulmaz sanatçı ise eserleriyle ilgili şunları söyledi:
“Portre ile soyutlama arasında çok büyük bir fark olmadığını düşünüyorum. Bir insan en az yüz tane insan figürü çizebilir ve bunların hiçbiri birbirine benzemez. Çünkü bu bir fotoğraf değil, insanın tüm iç geçişleriyle, ruhuyla ruhudur. O anda gözlerimin önünden geçmiş ve tüm medeniyetler geçiyor.”
Sanatçının 1962 yılında imzasını taşıyan “Atomun Kırılımı ve Bitkisel Yaşam” adlı eseri, Dubai’deki Christie’s Müzayede Evi’nde düzenlenen müzayedede 2 milyon 741 bin dolara (73 milyon 390 bin lira) satıldı.
Sanatçı, 1981’de Ürdün Kraliyet Nişanı, 1987’de İtalyan Rispoli Nişanı ve 1988’de Fransız Commandeur des Arts et des Letres Nişanı ile ödüllendirildi.
Fahrünnisa Zeid, 1970 yılında eşini kaybetti. Eşinin ölümünün ardından Paris’teki yaşamını bırakan sanatçı, 1976 yılında oğlu Raad’ın da yaşadığı Amman’a yerleşti. Sanatçı, 5 Eylül 1991’de Amman’da vefat etti. Ürdün Kralı, ölümü üzerine ülkesinde ulusal yas ilan etti.